“Her anın bir başka hikayesi olmalı.” diyordu genç kadın, gözlerini adamınkilerden ayırmadan; “Benzersiz ve anlatılmaya değer yepyeni bir hikayesi olmalı ki, yaşamak için sürekli yeni nedenlerimiz olsun.” Adam, bu içi içine sığmayan kadının ses tonundaki sabırsızlığı hissediyor, diğer yandan, onun tarafından iki yanından sıkı sıkı kavranan ve istese bir çırpıda kurtarabileceği kollarını kıpırdatmaksızın, kadının sözlerini tıpkı meraklı bir çocuğun, oyuncağının içini açtığı gibi zihninde parçalıyor, her bir kelimeyi, onun ağzından çıkan tonla eşleyip buna göre defalarca yorumluyordu. Zihnindeki bir duvar az önce, şiddetli bir hamleyle ve büyük bir gürültüyle yıkılmıştı. Bir an içinde içinde filizlenen fikirlerin yavaş yavaş büyüdüğünü hissediyor ve fakat kendini bunların çekiciliğine tümden teslim ediyordu.
Tiran Ulusal Sanat Galerisi'nin geniş duvarlarında, Tülin Onat'ın eserleriyle ilk kez karşılaşan birinin bunları hissetmesi ve söylemesi bana hiç de şaşırtıcı gelmezdi çünkü Onat'ın atölyesine ilk kez gittiğimde hissettiğim aşağı yukarı böyle bir şeydi.
Türkiye'de artık neredeyse hiç kimsenin kullanmadığı oldukça zor bir teknikte ustalaşan sanatçı, eserlerini bu tekniğin üzerine kurguladığı soyutlama fikirleriyle oluşturduğu için, onların görmesini bilen gözler için salt bir soyutlamanın ötesine geçmesi, varoluşlarının doğal bir sonucu niteliğinde.
Onat, Klasik resim anlayışını, rönesans dönemi temelinden alıp günümüze kadar incelemiş ve kendine bu teknikler içinden yaptığı seçki üzerine yoğunlaşarak kendi özgün tarzını geliştirmeye başlamış. Ve sonunda kendi yolunun soyutlamalarda olduğuna karar vermiş.
Durum böyle olunca, karşı karşıya kalınan sanatçı, adeta nokta atışı yaparak seçtiği kariyeriyle, izleyiciye söz verdiğinden fazlasını da azını da vaat etmiyor. Yani tuvalde gördükleriniz Onat'ın sözleriyle tam bir uyumluluk halinde; küratöryel pohpohlamalara, insanın algı sınırlarını zorlayan alt metinlere, zorlama entelektüel bağlantılara bu eserlerin hiçbirinde yer yok.
14 Eylül'de açılan, Tülin Onat'ın yeni sergisi Döngü, böyle bir altyapının üzerine inşa edilmiş özgün bir sergi. Arnavutluk'un en önemli sanat müzesinin, Tiran şehrindeki geniş sergi alanında Onat'ın 28 büyük boyutlu eseri sergilenmekte. Eserlerin tamamı, Onat'ın son dönemi ağırlıklı olmak üzere neredeyse tüm dönemlerinden hazırlanan geniş bir seçkiyle toplanmış. Türkiye'de nadiren rastladığımız şekilde, tuvaller “nefes alabilecekleri” espaslarla birbiri ardına yerleştirilmiş. Bu küratöryel karar, serginin okunmasını kolaylaştırdığı gibi, diğer yandan eserlerin katmanlı ve detaylı yapısının anlaşılmasına da zemin hazırlıyor. Böylelikle Döngü, bir yandan çağdaş sanatın beyaz küp anlayışının içine yerleştirdiği eserlerini mekandan ve zamandan soyutlarken diğer yandan eserler arasındaki geniş espasın ve ışığın doğru kullanımıyla izleyiciye, müzelerde görmeye alışık olduğumuz, belgesel bir nitelik de kazandırıyor. Bu mesafeli tutum ilk başta, eserlerin insanı avucuna almaya hazır yapısına ters gibi gözükse de aslında kalabalık bir odaya doluşturulmuş onlarca arkadaştan çok başbaşa yemeğe çıkılan tutkulu bir sevgili gibi tekil konsantrasyona ve dolayısıyla izleyicinin eserle duygusal bağ kurabilmesine izin veriyor.
Sergi 14 Eylül sabahı, sergi alanında düzenlenen basın toplantısıyla başladı. Tülin Onat, İstanbul Kültürlerarası Sanat Diyalogları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve serginin kürarörü Beste Gürsu ile Yunus Emre Enstitüsü Tiran Müdürü Salih Gültekin'in yaptığı konuşmalardan sonra Onat, izleyicilerin ve basının sorularını yanıtladı. Ardından serginin basına tanıtımı yapıldı. Aynı akşam yapılan, basının ve yerel halkın yoğun ilgisi içinde geçen açılışa ise başta Türkiye Tiran Büyükelçisi Hidayet Bayraktar olmak üzere bir çok önemli isim katıldı.
“Her anın başka bir hikayesi olmalı.” diyordu Tülin Onat izleyiciye, hiç bitmeyen cümlelerine ve döngülerine bir yenisini eklerken. Ve sonrasında o yavaşça köşesine çekilirken, eserleri izleyicilerin gözlerinden içeri doluyor, ruhlarını uzak diyarların ışığıyla ve gölgesiyle dolduruyordu.
إرسال تعليق